Anlı, "AKP, 2004'teki Yasayı Çıkarsaydı DTK deklarasyon yayınlamazdı
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eş Başkanı Fırat Anlı, büyük tartışmalara yol açan ve Demokratik Özerklik ile Öz yönetim talep eden DTK deklarasyonu değerlendirirken, "AKP'nin 2004 yılında çıkardığı ve dönemin Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen 'Kamu yönetiminin Temel ilkeleri ve Yeniden yapılandırılması' hakkındaki yasayı çıkarsaydı DTK Demokratik Özerklik ile ilgili deklarasyonu yayınlamayacaktı" dedi. Eş Başkan Anlı, şu anda mevcut yasalar ile Valilerin Başbakan'dan daha yetkili olduğunu da söyledi.
"DTK DEKLARASYONUNUN HİÇ BİR YERİNDE BÖLÜNMÜZ BÜTÜNLÜK ALEYHİNE KAVRAM YOK"
Diyarbakır'da DTK'nın yayımladığı ve büyük tartışmalara neden olan 14 maddelik deklarasyonu değerlendiren Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Fırat Anlı, "14 maddelik deklarasyonun hiçbir yerinde bu ülkenin bölünmez bütünlüğü aleyhinde çok meşhur kavram olarak söyleyeyim hiçbir yerinde en ufak sıkıntı yok. Maddelerin tamamı yeni yapılacak anayasada, yeni uygulanacak idari teşkilat yapısı içerisinde çok güçlü önermeler sunuyor. Bir, Kürt meselesinin çözümünde önemli bir yöntemdir, iki Türkiye'deki bu katı merkeziyetçi, tekçi zihniyetin de ortadan kaldırılmasında, demokratikliğin, katılımcılığın, yurttaşın kendi karar süreçlerinde daha etkin görev almasının önü açan bir düzenleme" diye konuştu. Eş Başkan Anlı, deklarasyonun temel egemenlik kavramları konusunda aslında çok ciddi yeni önemler de içerdiğini ve mevcut egemenlik kavramını yeniden tarif eden bir düzenleme olduğunu ifade ederek, şöyle dedi:
"TÜRKİYE'DE BAŞBAKAN'DAN DAHA YETKİLİ 81 VALİ VAR"
"Şu an Türkiye'de 81 tane aslında başbakandan daha yetkili Vali var. Türkiye'deki Valilerin yetkisi, bizatihi başbakanda yok. Valilere verilmiş bir yetki, biz seçilmiş meclise verilmesini tartışıyoruz. Eğer bu kabul görülmüyorsa, örneğin Valilileri seçimle işbaşına getirelim. Bizim söylediğimiz demokratik meclis çatısı altında olmasıdır. Savunma konusunda merkezi koordinasyonla çalışabileceği yerel asayiş birimlerinin, devletin temel egemenlik alanları diyebileceğimiz yani ordu, yargı, maliye, dış ilişkiler gibi temel başlıklarda çok ciddi anlamda Ankara'nın ret edebileceği bir önerme yok. Bu açıdan ben Ankara'nın aslında bu deklarasyon çıkar çıkmaz hemen bu işin yürütücüleri olan DTK, DBP, HDP'nin yöneticilerini Ankara'ya çağırıp, randevuyu iptal etmek yerine tamamıyla görüşme alıp, bunlar için bir derhal müzakerelere başlayalım demesini beklerdim. Ama bunun yerinde şuanda 10 binlerce insanımız sokağa çıkma yasağıyla, ölüm riskiyle her an yeni ölüm haberleriyle karşı karşıya kalıyoruz. Biz bunu sadece Diyarbakır, Şırnak ve Van için önermiyoruz, Türkiye'nin bütün şehirlerinde bu uygulanabilinir bir modeldir. Türkiye'nin geçmişi buna daha uygundur. Yani katı merkeziyetçilik yerine, demokratik ulus, demokratik yurttaş hukuku, anayasal vatandaşlık çerçevesinde herkesin kendi kimliğini, inancını, siyasi fikrini rahatlıkla ifade edebildiği bir sistemden söz ediyoruz. Bu ileriye atılmış bir adımdır ve beraber atılması gereken bir adımdır. Ben bu konuda halen geç kalınmadığını düşünüyorum. Bu hükümetin de kendi geçmişinde ortaya koyduğu bir takım vaatler ve yasal mevzuatlara baktığımızda ve dün bizatihi Sayın Davutoğlu'nun üniter devletlerde de başkanlık sistemi gayet rahat uygulanabilinir beyanı, bir açıdan aslında bunu kolaylaştıran bir süreçtir. Başkanlık için üniter devletin engel olmadığını söylüyorsak, yerele yetki devri için de, bu dediğimiz bölgesel katılımların, il bazında meclislerin oluşturulmasının ve bu noktadaki otonom, özerk yönetimlerin olması üniter yapıya yine aykırı değildir."
"BİZDE BAŞKANLIK SİSTEMİNİ TARTIŞMAK VATANA İHANETTİR Mİ DİYELİM"
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eş Başkanı Fırat Anlı, devletin geçmişinde de bazı kavramlara karşı hemen bir reaksiyon geliştiğini, 1990'lı yıllarda barış, özgürlük ve insan hakları dediklerinde kıyamet koptuğunu, şimdi de özyönetim, özerklik, farklı yönetim sistemine dair her vurgularının suç ve hatta en ağır suç olan vatana ihanet suçu olarak kabul edildiğini söyledi. Anlı, "Peki biz nasıl tartışacağız? Biz de kalkıp desek, başkanlık sistemini tartışmak vatana ihanettir. Yani bizim elimizde yargısal yetkiler, kamusal imkanlar yok diye, bunun tartışmasını meşru bir zeminde yapmamız lazım. Herkes başkanlık rejimini, federasyonu, özyönetimi de tartışabilir. Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 yılında iktidara geldiğinde aslında bu değişim algısına bir yere yaslanarak geldi. Toplumdaki baskıcı yönetimlerin, özgürlük alanının daraltılmasına karşı bir tepki olarak hatta kısmen de İslami açından yılların getirdiği baskı rejimine karşı bir tepki olarak destek buldu. Ama, geldikten sonraki performansıyla, bugünkü performansı arasında 180 derece fark vardır" diye konuştu. Ak Parti'nin 2004 yılında, kamu yönetimi temel yasası hazırladığını söyleyen Diyarbakır Belediyesi Eş Başkanı Fırat Anlı, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"AKP, 2004'TEKİ YASAYI ÇIKARSAYDI DTK BÖYLE BİR DEKLARASYON YAYINLAMAYACAKTI"
"Çok kapsamlı, bugün açısından bakarsak; son derece demokratik, Avrupa bilim normlarına yakın, merkezi küçülten, kamu yönetimi daha çok yerel ve bölgeler yaymayı ön gören daha demokratik katılım mekanizmaları açısından uygun olan bir modeli görüyoruz. Yani Türkiye'deki 31 Büyükşehir Belediyesi açısından baktığımızda, tamamına bu yetki verilmiş olacaktı. Özel idareler kapatıldığı için bu yetki şu an Büyükşehir Belediyelerine verilmiş olacaktı. Ama, maalesef o gün Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in meclise iade etmesinden kaynaklı, hükümet o iradeyi sonucuna ulaştıramadı, yarım bıraktı. Yani kadük kaldı. Şimdi tekrardan o metin ortaya çıkarılmalıdır. Şu an Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında, Meclis'teki çoğunluk arasında, yüksek yargı arasında hiç bir ihtilaf yok. Son derece uyumlu çalışan bir kadro var. O zaman tekrardan bu yasayı dikkate alsınlar. Hiç bizim söylediklerimizi tartışmak istemiyor olabilirler. Gerçek anlamını çözmek istiyorlarsa, o hükümetin kendi metinleridir. Altında imzası olanlar bugün ülkeyi yöneten kadrodur. Tekrardan bunu tartışsınlar. Bununla da yetinilmeyerek, o dönem Başbakan olan Sayın Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla bir genelge çıkarılıyor. Bütün kamu kurum e kuruluşlarına, bakanlıklara; Bundan sonra diyor; kamu yönetiminde yeni düzenlemeye gideceğiz ve siz de tedbirlerinizi alın. Biz bunu yapmış olsaydık, 12 yıl içerisinde buna dair düzenlemeler şu ana kadar bitmiş ve son derece iyi işleyen mekanizmaya kavuşmuş olacaktık. Ama ne yazık ki, bu hükümet kendi geçmişte çıkardığı yasanın arkasında durmadı, savunmadı. O dönemki konjektör buna engeldi belki, ama bugünkü konjöktürde önünde hiç bir engel yok. Tekrar DTK'nın deklarasyonunun altını çizmek istiyorum. Oradaki maddelere baktığımız zaman, hükümetin geçmişte çıkardığı yasadaki bir çok başlığın bizzatihi orada kendi ruhunu yansıttığını da görüyoruz. Hükümet, 2004'teki bu yasayı çıkarsaydı DTK böyle bir deklerasyon yayınlamayacaktı. Belki başka bir şey tartışacaktık. Belki bunların nasıl işleyeceğine dair, bu çalışmanın daha demokratik, nasıl uygulanabileceğini tartışacaktır. Ama en azından bugün bir ayı bulan Sur'da sokağa çıkma yasağı olmayacaktı. Cizre ve Silopi'de 150'yi bulan sivil insan, kamu görevlisi, genç insan, yaşamını yitirmeyecekti. Bu kadar ağır tablo ve bedeller ödenmeyecekti. Daha büyük bedel de ödesek, 50 bin insan yitirdik, 100 bin insan da yitirsek, 500 bin insan da yitirsek, nihayetinde bunlar yeniden görüşülecek. Doğrusu da budur. Aklın da vicdanın da emrettiği budur. Tekrardaki 2004'teki o düzenleme alınsın tartışılsın ve ciddi bir şekilde kamuoyunun bilgisine sunulsun."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.