Adliye koridorunda kaybolan iki köylünün hikayesi…
Bu coğrafyada acı hiç bitmedi, hayatın olağan akışı hiç normali görmedi, Kürde hiç nefes aldırılmadı, inkar ve imha siyasetinde ısrar edildi, hala da ısrar ediliyor. Bir an olsun yakın dönemin en kanlı süreciyle yüzleşilmek istenmedi, dahası Kürde karanlık örtünün altındaki yaşam reva görüldü, devletin bekası adına rutin dışı hukukuna uygun işlenen suçlar ve suçlular hep saklandı, yakın tarihin en kanlı cinayetleri hep gizlendi, “faili meçhul cinayet” adı altında hasıraltı edildi. Bölgedeki rutin dışı cinayetlerden biri de Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Xerabê Baba (Kuruköy) köyünde yaşandı. Köylülerin gözleri önünde köy baskını sırasında gözaltına alınan, Savcılık tarafından serbest bırakıldıktan sonra Mardin Adliyesi koridorlarında kaybolan Hamit Bal’la Bayram Bal’a ait cenazelerin kısa bir süre sonra yol boyunda bulunması olayıdır. Hikayesini ayrıntılı olarak “Yitik Köyler” adlı kitabımda yazdığım bu cinayet hala çözülmedi, hala faili meçhul. Bu ve benzeri cinayetlerle yüzleşilmeden normalleşme nasıl olacak, toplumsal barış nasıl sağlanacak, hukuk nasıl hayat bulacak, yeni bir anayasa nasıl yazılacak, yokluk, yoksulluk nasıl bitecek, dahası dili, kültürü, tarihi, kimliği ile ilgili doğuştan gelen hakları yasal ve anayasal güvenceye kavuşturulmayan, en önemlisi yaşamı tehlike altında olan Kürtler, kendilerini nasıl özgür vatandaşlar olarak görecek, rahat hissedecek. Kürtlere yönelik işlenmiş binlerce faili meçhul cinayetten biri de Hamit Bal ile Bayram Bal’ın cinayetidir, anlatayım:
*
Bölgedeki çatışmalı ortamın gittikçe şiddetlendiği 1994 yılının sıcak bir yaz gününde, sabaha doğru büyük bir askeri birlik, Xerabê Baba köyüne baskın düzenliyor. Günlük işlerine başlamadan önce, sabah namazını kılmak için köy camiini dolduran köylülerin şaşkın bakışları arasında köye giren panzerler, bir bu yana bir o yana manevra yapıyor, her biri bir konak misali taş evlerin arasında, nerden geldiği belli olmayan “Kimse evinden dışarı çıkmasın; herkes olduğu yerde kalsın…” sesinin eşliğinde gidip geliyor. Merakla kapı önüne çıkan köylüler, dipçik darbeleriyle tekrar içeri sokuluyor. Tüm köyde hakimiyet sağlandıktan sonra, bütün evler tek tek basılıp aranıyor. Evleri aranan köylüler askerlerin emri üzerine köy meydanında toplanıyor. Etrafları elleri tetikte, ateşe hazır vaziyette bekleyen askerlerle çevriliyor…
*
Evlerdeki aramalardan sonra sıra camiye geliyor. Bir grup asker, camiye girerek, içerideki köylüleri cami avlusuna çıkartıyor. Köylüler, verilen emir üzerine ellerine aldıkları kimliklerle aramanın bitmesini beklemeye başlıyor. İmamı da yanlarına alan askerler her yanı didik didik ettikten sonra, bir uzman çavuş bahçede bekleyen köylülerin kimliklerini topluyor. Bir kimliklere bir de tek sıra halinde dizilmiş köylülerin yüzlerine bakıyor. Bazı kimliklere evire çevire baktıktan sonra, kimlik sahibine yönelttiği “Ana adı, baba adı, doğum tarihi, askerliğini yaptın mı?” gibi soruların cevaplarını almaya başlayan uzman çavuş, zaman kaybetmeden hazır olda sırasını bekleyen diğer bir köylüye geçiyor, soruları tekrarlıyor. Bütün kimliklere tek tek baktıktan sonra, “Bayram Bal’la Hamit Bal şu tarafa ayrılsın” diyor. “Neden” diye sormak çok kolay olmasa da Hamit Bal, “Bir sorun mu var, neden bizi ayırdınız komutanım?” diye soruyor kısık bir sesle. Uzman çavuşun yanıtı kısa ve net, “Onu siz daha iyi bilirsiniz…” oluyor. Bütün köylülerin gözleri önünde Bayram’la Hamit Bal, askeri araca bindirildikten sonra konuşmaya başlayan sorumlu komutan yüzbaşı, meydanda toplanan köylülere hitaben, “Köyden çıkmazsanız, büyük belalarla karşılaşacaksınız, öleceksiniz…” dedikten sonra çekip gidiyor…
*
Xerabê Baba köylüleri için gözaltına alınmak, işkence görmek artık günlük yaşamın bir parçası olmuş. Köylüler kaç defa baskına uğradıklarını, kaç defa dayak ve işkenceden geçirildiklerini bile bilmiyor. Ancak toplu gözaltılar ve ağır işkenceler hatırlanıyor. Örneğin 1984 yılından itibaren Xerabê Baba köyünde muhtarlık yapan Nazmi Karadeniz, 6 defa gözaltına alınıyor, her defasında 28’er gün gözaltında kalıyor, iki defa da tutuklanarak cezaevine konuluyor. 1990 yılında ise 18 köylü gözaltına alınıyor, yoğun işkencelerden geçirildikten sonra, bir kısmı serbest bırakılırken; bir kısmı da tutuklanıyor. 1992 yılında yapılan bir baskında da köylüler topluca gözaltına alınıyor, bir ay sonra serbest bırakılıyor. Kısacası baskın, gözaltı ve işkenceye uğrayan Xerabê Baba köylüleri, son baskını da rutin baskınlardan biri olarak düşündükleri için fazla tedirgin olmuyor…
*
Gerçekten de gözaltına alınan iki köylü, 28 gün sonra mahkemeye çıkartılarak serbest bırakılıyor. Fakat mahkeme tarafından serbest bırakılan köylüler, Mardin Adliyesi’nin koridorlarında kayboluyor. Asker de polis de çocuklarının peşine düşen Bayram’ın acılı babasına, “Bizde yok, biz almadık, görmedik…” diyor. Gün boyu mahkemenin önünde bekleyen baba, son çare savcılığa başvuruyor. Savcı, “Ne yapayım, ben serbest bıraktım, benden çıktı…” diyerek, kendisinin yapabileceği bir şeyi olmadığını söylüyor. Baba olayın peşini bırakmıyor; Mardin Valisi’ne kadar çıkıyor. Vali, “Git oğlunu başka yerde ara, ne işin var burada. Bir daha rahatsız etme. Bela alırsın başına. İşim var, gücüm var be kardeşim…” diyerek kapı dışarı ediyor babayı. Takvim yaprakları 20 Aralık 1994’ü gösterdiğinde, Bayram Bal (35) ve Hamit Bal’ın (45) yoğun işkence sonucu parçalanmış cesetleri Nusaybin-Akarsu karayoluna atılmış olarak bulunuyor. Göz göre göre katledilen Hamit Bal’la Bayram Bal’ın cinayeti bölgede yaşanan binlerce cinayet gibi faili meçhul cinayet olarak rafa kaldırılıyor. Hala rafta, öylece duruyor...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.